Son zamanlarda internet, Mısır'daki Gize Platosu'nun derinliklerinde, özellikle Kefren (Khafre) Piramidi'nin kilometrelerce altında keşfedildiği iddia edilen devasa ve kadim bir yapı kompleksi hakkındaki haberlerle çalkalanıyor. Emekli bir organik kimyager olan Dr. Corrado Malanga ve eski bir akademisyen ve uzaktan algılama uzmanı olan Dr. Filippo Biondi liderliğindeki bir ekip, tam 38.000 yıllık olduğu öne sürülen bu yapıları tespit edip dijital ortamda yeniden canlandırdıklarını duyurdu. Ancak bu sansasyonel iddialara bilim dünyası neden büyük bir şüpheyle yaklaşıyor? Gelin, bu iddiaların ardındaki gerçeklere ve bilimsel karşı argümanlara daha yakından bakalım.
İddianın Kaynağı ve Detayları
İtalya'da düzenlenen bir basın toplantısında Malanga ve Biondi, Sentetik Açıklıklı Radar (SAR) sinyallerini yorumlamak üzere geliştirdikleri kendilerine özgü, "yeni" bir yöntem sayesinde bu keşfi yaptıklarını açıkladılar. İddialarına göre, Kefren Piramidi'nin yaklaşık iki kilometre altında, karmaşık bir yapı ağı bulunuyor. Bu ağın merkezinde, spiral yollarla birbirine bağlanan sekiz adet dikey şaft ve bu şaftların ulaştığı, her biri 90 metrelik kenarlara sahip küp şeklinde iki devasa yapı yer alıyor. Bu ana kompleksin üzerinde ise geçitlerle bağlantılı olduğu söylenen beş ek yapı daha tarif ediliyor. Araştırmacılar, yapay zekâ destekli olduğu belirtilen rekonstrüksiyonlar eşliğinde, bu yapıların kayıp bir medeniyete ait gizli bir şehir ya da tarih öncesi bir "enerji üretim merkezi" olabileceğini öne sürüyorlar.
(İlgili: 5000 Yıllık Bir Gizem)
Tarihsel Yankılar ve Modern Komplo Teorileri
Gize Platosu'nun altında gizli odalar veya yapılar olduğu fikri aslında hiç de yeni değil. Kökenleri Antik Yunan tarihçisi Herodot'a kadar dayandırılabilen bu söylentiler, Orta Çağ ve Rönesans dönemlerinde de ara ara gündeme gelmiştir. 19. yüzyılda özellikle Fransız entelektüeller arasında popülerleşen bu fikir, 20. yüzyılda Amerikalı medyum Edgar Cayce'nin piramitlerin altında "kayıtların saklandığı gizli bir oda" (Hall of Records) bulunduğu kehanetiyle daha geniş kitlelere yayıldı. "Uzaylılar tarafından inşa edilmiş enerji santrali" tezi ise uzun süredir sözdebilim (pseudo-science) ve antik astronot teorisyenleri çevrelerinde dolaşan popüler bir komplo teorisinin parçasıdır. Bu teori, genellikle görkemli antik yapıların inşasını insanlığın elinden alıp dünya dışı varlıklara atfetme eğilimindedir.
Malanga ve Biondi'nin iddialarının bu kadar ilgi çekmesinin temel nedenlerinden biri, araştırmacıların sahip olduğu akademik unvanlar ve daha önce Kefren Piramidi'nin iç yapısıyla ilgili hakemli bir dergide yayın yapmış olmaları. Ancak bu son ve çok daha sansasyonel iddiaları henüz hakemli bir bilimsel yayında yer almadı. Üstelik araştırmacılardan birinin (Malanga) geçmişte uzaylı kaçırmaları gibi konular üzerine kitaplar yazdığı biliniyor. Buna rağmen, "doktor" unvanları ve "yeni teknoloji" vurgusu, iddianın sosyal medyada hızla yayılmasına ve InfoWars, Joe Rogan, Piers Morgan gibi "ana akım arkeolojiye" şüpheyle yaklaşan platformlar ve figürler tarafından paylaşılmasına neden oldu.
Cardiff Üniversitesi'nden arkeolog ve tanınmış bilim iletişimcisi Dr. Flint Dibble'ın belirttiği gibi: "Bu iddialar, zaten var olan gizli oda söylentilerine inanmaya hazır bir kamuoyu tarafından kolayca benimsendi. Araştırmacıların akademik geçmişi ve unvanları, iddialara bir meşruiyet havası kattı."
Ancak uzmanların altını çizdiği gibi, bu "kayıp şehir" hipotezinin temel sorunları var: Kanıtlanmamış bir teknolojiye dayanıyor, spekülatif rekonstrüksiyonlar sunuyor ve bölgenin bilinen jeolojik ve arkeolojik gerçekleriyle tamamen çelişiyor.
Teknolojik Soru İşaretleri: SAR ve Derinlik Algısı
İddianın temelindeki teknoloji, yani Sentetik Açıklıklı Radar (SAR), ciddi soru işaretleri barındırıyor. Dr. Dibble ve sosyal arkeolog Milo Rossi gibi uzmanların açıkladığı üzere, Malanga ve Biondi'nin kullandığını iddia ettiği "özel yorumlama yöntemi" hiçbir zaman bağımsız olarak doğrulanmadı veya test edilmedi. Daha da önemlisi, standart SAR teknolojisi, Gize Platosu gibi zemin koşullarında genellikle sadece birkaç metre (en fazla onlarca metre) derinliğe kadar anlamlı veri sağlayabilir. Bu teknolojinin 2.000 metre (2 kilometre) derinlikteki yapılar hakkında güvenilir bilgi verebileceğini düşünmek, mevcut teknolojik anlayışla bağdaşmıyor.
Malanga ve Biondi, doğrudan 2 km derini "gördüklerini" değil, SAR sinyallerini özel bir yöntemle "yorumladıklarını" iddia ediyorlar. Ancak kendi yayınladıkları raporlardaki ham radar sinyali görüntüleri ile sundukları detaylı 3D rekonstrüksiyonlar karşılaştırıldığında, arada muazzam bir yorumsal sıçrama ve "sanatsal özgürlük" olduğu göze çarpıyor. Bu teknoloji, iddia edildiği gibi tam teşekküllü 3D modeller veya mimari kesitler üretmeye elverişli değil. Dibble'ın bir podcast'te esprili bir dille belirttiği gibi, rekonstrüksiyonlar adeta "Total Recall (Gerçeğe Çağrı) filmindeki reaktör odasından fırlamış gibi duruyor."
Denver Üniversitesi'nden yer altı görüntüleme radarı (GPR) uzmanı Profesör Lawrence B. Conyers, bu keşif iddiasını "büyük bir abartı" olarak nitelendirirken, Mısır Eski Eserler Bakanlığı'nın eski başkanı Dr. Zahi Hawass, iddiaları "tamamen temelsiz" olarak reddetti ve Mısır Eski Eserler Yüksek Konseyi'nin Kefren Piramidi'nde bu tür bir çalışmaya asla izin vermediğini vurguladı.
Uydu görüntüleme teknolojisiyle Mısır arkeolojisine önemli katkılar yapmış ödüllü arkeolog Dr. Sarah Parcak ise durumu şöyle özetliyor: "Yeterince manipülasyonla herhangi bir uydu görüntüsünü istediğim gibi gösterebilirim... Bence bu kişiler de bunu yaptı. Verileri yanlış yorumladılar. Ve unutmayalım: SAR verileri kayaların içini göremez, nokta."
En Büyük Engel: Su ve Jeolojik Gerçekler
Dr. Dibble'a göre, bu çalışmanın belki de en temel ve aşılmaz sorunu, Gize Platosu hakkında son iki yüzyılda biriken devasa jeolojik ve arkeolojik bilgi birikimini tamamen görmezden gelmesi. Gize'de yapılan sayısız bilimsel araştırma – jeokimyasal analizler, çeşitli uydu görüntüleme teknikleri, sismik kırılma testleri, müon taramaları, elektriksel özdirenç tomografisi, ultrasonik testler, yer altı radarı (GPR) ve manyetometri çalışmaları – elde edilen veriler birbirini doğrulamış ve pek çok durumda kazı ve kaya sondajlarıyla teyit edilmiştir. Bu bütüncül veri seti, piramitlerin altındaki jeolojik yapı, nasıl ve ne zaman oluştukları konusunda sağlam bir bilimsel temel oluşturmaktadır.
Bu bağlamdaki en kritik veri ise Gize Platosu'ndaki yeraltı su seviyesidir. 2019 yılında Sharafeldin ve ekibi tarafından yapılan kapsamlı bir araştırma, Gize'deki yeraltı su seviyesinin yüzeyin sadece birkaç on metre altında olduğunu net bir şekilde göstermiştir. Hatta Dr. Dibble'ın belirttiği gibi, yeraltı suyu yüzeye o kadar yakındır ki, Sfenks gibi anıtlar günümüzde bile zeminden yükselen nem nedeniyle sürekli olarak erozyona uğramaktadır.
Bu durumun basit ama yıkıcı sonucu şudur: Eğer Kefren Piramidi'nin 2.000 metre altında iddia edildiği gibi devasa yapılar gerçekten var olsaydı, bunlar inşa edildikleri andan itibaren tamamen sular altında kalmış olmak zorundaydı. Yani bir "gizli yeraltı şehri" değil, kelimenin tam anlamıyla bir "sualtı şehri"nden bahsediyor olurduk – Amsterdam veya Venedik gibi değil, daha çok Aquaman'in Atlantis'i gibi!
Aslında su, piramitlerin hikayesinin merkezinde yer alır. Piramitler, Afrika'nın nemli olduğu, Sahra'nın bugünkünden çok daha yeşil ve yağışlı olduğu bir dönemin (Afrika Nemli Dönemi) hemen sonrasında inşa edilmiştir. Hatta 2022'de Sheisha ve ekibinin yaptığı çığır açıcı bir araştırma, piramitlerin inşası sırasında Nil Nehri'nin (şu an kurumuş olan) Kufu kolunun Gize Platosu'nun eteklerine kadar ulaştığını ve inşaat için gereken devasa taş blokların bu su yoluyla taşındığını kanıtlamıştır.
Sonuç: Bilimsel Metot Komplo Teorilerine Karşı
Malanga ve Biondi'nin Gize Piramitleri'nin altında 38.000 yıllık gizli bir şehir veya yapı kompleksi buldukları yönündeki iddiaları, ne kadar ilgi çekici ve sansasyonel olursa olsun, bilimsel dayanaktan yoksundur. İddialar, doğrulanmamış ve yetenekleri sorgulanan bir teknolojiye, spekülatif yorumlamalara dayanmakta ve en önemlisi, Gize Platosu hakkında on yıllardır süren titiz bilimsel çalışmalarla elde edilmiş jeolojik ve arkeolojik verilerle temelden çelişmektedir. Dünyanın önde gelen Mısırbilimcileri, jeofizikçileri ve arkeologları tarafından ciddiye alınmayan bu tür iddialar, genellikle sağlam kanıtlar yerine gizem ve komplo teorilerine olan yaygın ilgiden beslenmektedir.
Gize'nin sırları hâlâ tam olarak çözülmüş değil, ancak bu sırlar, bilimsel metodolojiye, kanıta dayalı araştırmalara ve disiplinlerarası işbirliğine bağlı kalarak, adım adım aydınlatılmaya devam ediyor. Gizli şehir efsaneleri yerine, gerçek bilimsel keşiflerin peşinden gitmek, geçmişi anlamanın tek güvenilir yoludur.
Kaynaklar: Bu makale, National Geographic, Live Science gibi yayınlarda yer alan haberler ve Dr. Flint Dibble, Dr. Sarah Parcak, Dr. Zahi Hawass gibi uzmanların kamuya açık beyanları ve analizleri de dahil olmak üzere çeşitli İngilizce kaynaklardan derlenmiştir.
Etiketler: Antik Mısır, Gize Piramitleri, Kefren Piramidi, Arkeoloji, Sözdebilim, Komplo Teorisi, SAR, Uzaktan Algılama, Jeoloji, Yeraltı Suyu
Yorumlar
Yorum Gönder